Dijital devrim, insanlığa sınırsız bilgiye erişim, yeni ekonomik fırsatlar ve küresel bağlantılar sunarken, aynı zamanda karanlık bir gölge de yarattı: siber suçlar ve özellikle çevrimiçi dolandırıcılıklar. Artık dolandırıcılar, gözle görülebilir mafya babalarından ya da köhne arka sokaklarda faaliyet gösteren sahtekârlardan ibaret değil. Yeni nesil suçlular, kravatlı bankacıları, teknoloji dehalarını ve hatta devlet yetkililerini bile aldatabilecek kadar sofistike bir ağ kurdular. Ve bu ağ, yalnızca bireyleri değil, tüm finansal sistemleri tehdit ediyor.

Türkiye, gelişmekte olan bir ekonomi olarak, bu dijital kasırganın tam ortasında yer alıyor. Bir yandan dijitalleşmenin sunduğu fırsatları değerlendirerek fintech (finansal teknoloji) sektörünü büyütmeye çalışırken, diğer yandan siber suç örgütlerinin hedef tahtasına oturmuş durumda. Türk halkı, özellikle yüksek enflasyon ve ekonomik belirsizliklerin baskısı altındayken, hızlı kazanç vaat eden sahte yatırım platformlarının cazibesine kapılıyor. Ancak mesele yalnızca bireysel kayıplar değil; bu tür dolandırıcılıklar, bankacılık sistemlerini, devlet mekanizmalarını ve hatta uluslararası ilişkileri bile sarsabilecek bir tehdit oluşturuyor.

 

Dijital dolandırıcılık artık bireysel bir suç olmaktan çıkıp uluslararası organize suç örgütlerinin en kârlı alanlarından biri haline geldi. Geçmişte e-posta ile gelen sahte ödüller ya da banka bilgilerini ele geçirmeye yönelik “phishing” (oltalama) saldırıları en bilinen yöntemlerdi. Ancak artık dolandırıcılar, yapay zeka destekli sistemler, deepfake teknolojileri ve büyük veri analizleriyle insan psikolojisini kusursuz bir şekilde manipüle edebiliyorlar.

 

Örneğin, “pig butchering” (domuz kesimi) adlı dolandırıcılık yöntemi, kurbanların aylarca titizlikle ikna edilerek büyük paralar yatırmaya yönlendirilmesini içeriyor. Bu dolandırıcılık türü, yalnızca bireyleri değil, şirketleri ve hatta finansal kurumları bile iflasa sürükleyebilecek boyutta. Amerika’da bir bankanın CEO’sunun bile bu tuzağa düşmesi, dolandırıcıların ne kadar sistematik çalıştığını gözler önüne seriyor.

 

Türkiye’de de benzer vakalar artıyor. Yerel bankalar ve kripto borsaları, bilinçsiz yatırımcıların yanlış yönlendirilmesiyle büyük kayıplar veriyor. Sosyal medya üzerinden sahte forex ve kripto yatırım tavsiyeleriyle kandırılan binlerce insan, birikimlerini yurt dışındaki dolandırıcılara kaptırıyor. Özellikle Instagram, Telegram ve TikTok gibi platformlarda, “mükemmel hayat” yaşayan sahte yatırımcıların yönlendirmeleriyle hareket eden bireyler, tüm birikimlerini kaybedebiliyor.

 

Türkiye, siber güvenlik konusunda önemli adımlar atsa da dolandırıcılığın yeni formlarına karşı hazırlıklı değil. BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) ve MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) gibi kurumlar, yasa dışı işlemleri takip etmeye çalışıyor. Ancak sorun şu ki, dolandırıcılar her zaman bir adım önde. Sahte yatırım platformları ve uluslararası kara para aklama ağları, devletlerin yasalarını kolayca delerek faaliyet gösterebiliyor.

 

Örneğin, Türkiye’de faaliyet gösteren birçok dolandırıcılık şebekesi, sistemlerini Kamboçya, Myanmar veya Dubai merkezli sahte finans şirketleri üzerinden yürütüyor. Yatırımcılar, ilk aşamada kazanç sağlıyormuş gibi gösteriliyor, ancak para çekmek istediklerinde hesapları donduruluyor. Siber suçlular, bu süreçte bankalar ve resmi kurumlarla da sahte belgeler paylaşarak güvenilir bir imaj çiziyor.

 

Özellikle düşük gelirli ve ekonomik açıdan zor durumda olan vatandaşlar, kısa sürede yüksek kazanç elde etme vaadiyle kandırılıyor. Çoğu zaman, bu dolandırıcılık vakaları mahkemeye bile taşınamıyor çünkü mağdurlar, dolandırıldıklarını anladıklarında genellikle ortada hiçbir iz kalmıyor.

 

Dolandırıcılık artık bir ülke sınırları içinde gerçekleşmiyor; küresel bir fenomen haline geldi. Çin, Filipinler ve Doğu Avrupa’daki suç örgütleri, sahte yatırım siteleri ve deepfake videolarıyla dünyanın dört bir yanındaki insanları hedef alıyor. Türkiye, coğrafi konumu ve gelişen teknoloji altyapısıyla bu suç ağlarının hem hedefi hem de bir parçası haline gelmiş durumda.

 

Örneğin, Türkiye merkezli bazı şirketlerin, dolandırıcılık şebekeleriyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. Siber güvenlik uzmanları, Türkiye’de faaliyet gösteren bazı forex firmalarının, uluslararası kara para aklama sistemlerinde rol oynadığını tespit etti. Bu durum, sadece bireysel yatırımcıları değil, ülkenin finansal sistemini de büyük bir risk altına sokuyor.

 

Ayrıca, Türkiye üzerinden yurt dışına para kaçırmak için kullanılan yasa dışı yollar da giderek artıyor. Özellikle kripto para kullanılarak yapılan transferler, dolandırıcılar için büyük bir avantaj sağlıyor. Türkiye’de yasalar bu tür işlemleri kısıtlasa da, dolandırıcılar VPN ve yurt dışı merkezli borsalar aracılığıyla izlerini kaybettirebiliyorlar.

 

Türkiye’nin bu tehlikeye karşı koyabilmesi için yalnızca yerel yasalarla değil, uluslararası iş birlikleriyle hareket etmesi gerekiyor. Avrupa ve Asya’daki siber güvenlik ajanslarıyla ortak operasyonlar düzenlenmeli ve dolandırıcılığa karşı daha sert önlemler alınmalıdır.

 

Siber dolandırıcılıklar sadece rakamlarla ifade edilebilecek kayıplardan ibaret değildir; her bir dolandırıcılığın ardında, hayatı altüst olan bireyler ve aileler bulunur. Türkiye’de son yıllarda özellikle emekliler, genç yatırımcılar ve girişimciler, dijital dolandırıcılığın kurbanı olmaya başladı.

 

Örneğin, İstanbul’da yaşayan bir emekli öğretmen, sosyal medya üzerinden bir yatırım fırsatına yönlendirilerek hayat boyu biriktirdiği 800 bin TL’yi sahte bir kripto borsasına yatırdı. Başlangıçta hesabında büyük kazançlar gösterildi. Ancak parasını çekmek istediğinde, kendisinden “vergi ödemesi” adı altında ek bir para talep edildi. Bunun bir dolandırıcılık olduğunu anladığında ise ne parasına ne de siteye ulaşabildi.

 

Benzer şekilde, bir genç girişimci, Amerika merkezli olduğunu iddia eden bir mentor tarafından yüksek getirili bir yatırım platformuna çekildi. Kendisine özel teklifler sunuldu, düzenli olarak yatırım stratejileri aktarıldı ve sistemin güvenilir olduğuna dair tüm veriler gösterildi. Ancak, sistemin aslında Myanmar merkezli bir dolandırıcılık şebekesine ait olduğu ortaya çıktı. Paralarını kaybeden bu girişimci, devlet kurumlarına başvurduğunda ise hiçbir sonuç alamadı.

 

Bu tür vakalar, Türkiye’de dijital okuryazarlık seviyesinin artırılması gerektiğini ve devletin vatandaşlarını koruyacak daha güçlü mekanizmalar oluşturması gerektiğini gösteriyor. Türkiye, finansal okuryazarlık konusunda hâlâ yeterince gelişmiş değil ve bu durum dolandırıcılar için bir açık kapı oluşturuyor.

 

Siber dolandırıcılıklar artık organize suç örgütlerinin yeni gelir kaynağı haline geldi. Türkiye’deki dolandırıcılık vakalarının birçoğu, yurt dışı merkezli suç ağlarıyla bağlantılı. Özellikle Güneydoğu Asya’daki “dolandırıcılık fabrikaları”, Türkiye gibi ülkelerden yatırımcıları çekmek için büyük operasyonlar yürütüyor.

 

Bu tür ağlar, yalnızca bireyleri dolandırmakla kalmıyor, aynı zamanda kara para aklama süreçlerinin bir parçası olarak Türkiye’nin finansal sistemini kullanıyor. Özellikle kayıt dışı döviz büroları ve sahte şirketler, dolandırıcılıkla elde edilen paraların Türkiye’ye transfer edilip tekrar yurt dışına çıkarılmasına aracılık ediyor. MASAK’ın bu süreçleri denetleme çabalarına rağmen, suç örgütleri her seferinde yeni yöntemler geliştirerek sistemin açıklarını buluyor.

 

Bu suç ağları, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası itibarı için de büyük bir tehdit oluşturuyor. Türkiye’nin finansal sistemi, kara para aklama veya dolandırıcılık bağlantıları nedeniyle uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Özellikle Avrupa Birliği ve ABD’nin, Türkiye üzerinden yapılan yasa dışı para akışlarını daha yakından incelediği biliniyor. Eğer önlem alınmazsa, Türkiye “yüksek riskli finansal bölge” olarak sınıflandırılabilir ve bu da ülkenin ekonomik istikrarını derinden sarsabilir.

 

Türkiye, siber güvenlik konusunda belirli adımlar atmış olsa da, hâlâ küresel dolandırıcılık ağlarına karşı savunmasız durumda. İşte Türkiye’nin karşılaştığı temel sorunlar ve olası çözüm yolları:

 

Sorun 1: Dijital Okuryazarlık Eksikliği

Türkiye’de insanlar hâlâ internet üzerindeki finansal işlemleri bilinçsiz bir şekilde gerçekleştiriyor. Sahte yatırım siteleri, deepfake teknolojileri ve yapay zeka destekli dolandırıcılık teknikleri karşısında vatandaşlar savunmasız kalıyor.

 

Çözüm:

 

Devlet, bankalar ve finans kuruluşları, vatandaşlara dijital finansal okuryazarlık eğitimi vermeli.

 

Okullarda ve üniversitelerde siber güvenlik farkındalığına yönelik dersler konulmalı.

 

Kamu spotları, sosyal medya kampanyaları ve bilinçlendirme projeleri hayata geçirilmeli.

 

 

Sorun 2: Yasal Açıklar ve Kolluk Kuvvetlerinin Yetersizliği

Türkiye’de siber suçlara yönelik yasalar yeterince güçlü değil. Yasal süreçler genellikle dolandırıcıların yakalanmasını ve cezalandırılmasını sağlayacak kadar hızlı işlemiyor.

 

Çözüm:

 

Mevcut yasalar güncellenerek, siber suçlara karşı daha sert cezalar getirilmeli.

 

Siber suçlarla mücadele eden özel birimler güçlendirilmeli ve uluslararası iş birlikleri artırılmalı.

 

Siber suç mağdurları için özel hukuki destek mekanizmaları oluşturulmalı.

 

 

Sorun 3: Küresel İş Birliği Eksikliği

Siber dolandırıcılıklar sınırları aşan suçlar olduğu için, Türkiye’nin uluslararası kurumlarla iş birliği yapması gerekiyor.

 

Çözüm:

 

Türkiye, Interpol ve Avrupa Siber Suç Merkezi (EC3) gibi uluslararası güvenlik birimleriyle daha sıkı iş birlikleri kurmalı.

 

Uluslararası dolandırıcılık vakalarına karşı hızlı müdahale edebilecek özel birimler oluşturulmalı.

 

Bankalar ve finansal kurumlar arasında uluslararası veri paylaşımı artırılmalı.

 

 

Bu çözümler, Türkiye’nin küresel dolandırıcılık tehdidine karşı daha dayanıklı bir yapı oluşturmasını sağlayabilir.

 

Siber dolandırıcılık, yalnızca bireysel kayıplara yol açan bir sorun değil; aynı zamanda ulusal güvenliği, ekonomik istikrarı ve uluslararası itibarı tehdit eden bir olgudur. Türkiye, dijitalleşme sürecinde hızla ilerlerken, aynı zamanda bu yeni nesil suçlarla mücadele etmek zorundadır.

 

Bugün, dünyanın dört bir yanındaki suç örgütleri, siber dolandırıcılığı modern çağın en büyük “gölge ekonomisi” haline getirmiş durumda. Türkiye, bu karmaşık ve çok katmanlı tehditle mücadelede üç temel eksene odaklanmalıdır: bilinçlendirme, hukuki reform ve uluslararası iş birliği.

 

Türkiye’de her yıl binlerce insan, internet üzerindeki sahte yatırım platformları, sosyal mühendislik dolandırıcılıkları ve yapay zeka destekli sahtekârlıklara kurban gidiyor. Ancak bu dolandırıcılıklardan korunmanın en etkili yolu, vatandaşları bilinçlendirmekten geçiyor.

 

Eğitim Müfredatına Siber Güvenlik Eklenmeli: İlkokuldan itibaren dijital güvenlik eğitimi verilmeli, öğrencilere internetteki riskler ve dolandırıcılık yöntemleri öğretilmeli.

 

Bankalar ve Finans Kuruluşları Önlem Almalı: Finansal kuruluşlar, müşterilerini dolandırıcılıklara karşı daha iyi koruyabilmek için güvenlik önlemlerini artırmalı ve kullanıcılarına daha fazla bilgilendirici içerik sunmalı.

 

Medya ve Sosyal Platformlar Aktif Rol Almalı: Televizyon programları, kamu spotları ve sosyal medya kampanyaları ile insanlara sahte yatırım fırsatları ve dolandırıcılık teknikleri hakkında farkındalık kazandırılmalı.

 

Bilinç, en güçlü savunmadır. Türkiye, vatandaşlarını siber dolandırıcılıklara karşı eğiterek bu savaşta en büyük adımı atabilir.

 

Siber suçlarla mücadelede en büyük engellerden biri, yetersiz yasal düzenlemeler ve kolluk kuvvetlerinin sınırlı yetkileridir. Türkiye, siber dolandırıcılıklarla ilgili yasalarını hızla güncellemeli ve bu suçlara karışanlara daha caydırıcı cezalar getirmelidir.

 

Hızlı ve Etkin Müdahale Mekanizmaları Kurulmalı: Türkiye’de dolandırıcılık mağdurları genellikle suç duyurusunda bulunmakta zorlanıyor. Hızlı hareket eden ve siber suçlarla anında ilgilenen özel ekipler oluşturulmalı.

 

Siber Suçlara Özel Mahkemeler Kurulmalı: Geleneksel mahkeme süreçleri, siber suçlarla mücadelede yavaş kalıyor. Dolandırıcılık ve siber suçlar için özel ihtisas mahkemeleri kurulmalı.

 

Kripto Para ve Dijital Ödeme Sistemleri Denetim Altına Alınmalı: Kripto para dolandırıcılıkları büyük bir sorun haline geldiği için, Türkiye dijital varlıkların transferini ve kullanımını daha sıkı düzenlemeli.

 

 

Hukuki altyapı ne kadar güçlü olursa, dolandırıcılar için Türkiye o kadar zor bir hedef haline gelir.

 

Siber dolandırıcılıklar, sınırları aşan suçlar olduğu için Türkiye’nin tek başına bu sorunla mücadele etmesi imkansızdır. Bu nedenle uluslararası iş birlikleri kritik öneme sahiptir.

 

Interpol ve Europol ile Ortak Operasyonlar Düzenlenmeli: Türkiye, uluslararası polis teşkilatlarıyla daha sıkı çalışarak dolandırıcılık şebekelerine karşı ortak operasyonlar yürütmeli.

 

Finansal Veri Paylaşımı Artırılmalı: Bankalar ve finansal kuruluşlar arasında uluslararası bilgi paylaşımı sağlanmalı, dolandırıcıların para aklama yöntemleri anında tespit edilerek müdahale edilmelidir.

 

Dijital Diplomasi Güçlendirilmeli: Türkiye, Güneydoğu Asya’daki dolandırıcılık üslerine karşı uluslararası baskı oluşturmalı ve bu ülkelerdeki suç organizasyonlarına karşı yaptırımlar talep etmelidir.

 

Dijital çağda suçlar küreselleştiği için mücadele de küresel ölçekte yürütülmelidir.

 

Türkiye, dijitalleşme sürecinde büyük adımlar atarken, aynı zamanda bu dönüşümün karanlık tarafına karşı da önlemler almak zorundadır. Siber dolandırıcılık artık sadece bireysel bir suç değil, ulusal güvenliği tehdit eden bir olgudur.

 

Eğer Türkiye, vatandaşlarını bilinçlendirir, hukuki sistemini güçlendirir ve uluslararası iş birliklerini artırırsa, siber dolandırıcılık konusunda küresel ölçekte bir örnek ülke haline gelebilir. Ancak bu yapılmazsa, dolandırıcılık çeteleri Türkiye’yi bir “kolay av” olarak görmeye devam edecek.

 

Dijital çağın nimetlerinden faydalanırken, tuzaklarına düşmemek için akıllıca hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, internetin sunduğu sonsuz fırsatlar, bilinçsiz bireyler ve zayıf sistemler için bir kapan olmaya devam edecek.

 

Türkiye, dijital dünyada güçlü ve güvenli bir ülke olmak istiyorsa, şimdi harekete geçme zamanı!