nurigür

Merhametten Doğan Hürriyetin İsyanı
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: Blog
- Görüntüleme: 29
Bu gün, içimde taşımaya mecbur kaldığım sessiz bir ağırlıkla uyandım; öyle bir ağırlıktı ki, omuzlarımdan başlayarak ruhumu yere doğru sürükleyen yük, merhametin ta kendisiydi. İnsan, bazen taşıdığı şeyin kendi kalbinden mi doğduğunu, yoksa gökten mi indiğini kestiremez; bazı hisler, kelimelerin ve düşüncelerin çok daha ötesinde bir kaynaktan çağlar gibi akar. Uzun zamandır bunun adını koyamamıştım; bir yük gibi hissettiğim, ama onsuz da var olamayacağımı bildiğim o derin duygunun neye işaret ettiğini tam kavrayamadan yaşayıp gidiyordum. Zamanla fark ettim ki, bu yük yalnızca merhametten ibaret kalmıyor; ona bağlı bir sorumluluğu ve ondan türeyen bir hareket çağrısını da içinde barındırıyordu.

Kıskançlığın Gürültüsü, Sükûtun Birliği, Hakikatin Sessiz Yankısı
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: Blog
- Görüntüleme: 154
İnsanın kendi içinde yankılanan sesleri susturabilmesi, hakikate yaklaşmasının en zor adımıdır. Çünkü insan, dış dünyanın gürültüsünden önce, kendi ruhunun içindeki uğultuyu işitmekle yüzleşmek zorundadır. O uğultu, çoğu zaman adını koyamadığı, ama sessizliği her denediğinde içinden yükselen seslerin karışıklığıdır. Bu sesler, kıskançlığın fısıltıları, hasedin kesintisiz uğultusu, nefsin bitmek bilmeyen konuşmalarıdır. Kıskançlık, insanın duyduğu her sessizliği parçalayarak içini dolduran bir yankıya dönüşür. Haset, hakikate yönelme arayışının tam ortasında bir duvar gibi yükselir ve sesi artırdıkça insan, sessizliği duyamaz hale gelir.
Devamını oku: Kıskançlığın Gürültüsü, Sükûtun Birliği, Hakikatin Sessiz Yankısı

Resmî Kayıtlara Geçmeyen Servet
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: Blog
- Görüntüleme: 27
İnsanlar bana ne zaman “neyin var” diye sorsa, cevabım hep gözle görülmeyen bir yükle başlar. Çünkü benim sahip olduklarım, başkalarının gözünde kıymetsiz; ama ruhumda yer etmiş şeylerdir. Kimisi buna delilik diyor, kimisi yoksunluk. Oysa ben her sabah uyanırken başucumda duran bir şiiri, akşam ezanıyla içime dolan sessizliği ve gece çökerken göğsümde büyüyen hatırayı kayıtlara geçirmiş biriyim. Hayatın bana bahşettiği şeyleri tek tek deftere yazmadım; çünkü defterler yalnızca rakamları taşır. Oysa benim servetim, cümlelere bile sığmayacak kadar soyut, ama bir o kadar da ağır.
Bir çöp bidonunun kapağını açarken duyduğum metalik ses, bana gençliğimin kenarında unutulmuş bir türküden daha yakın. Bir sokak lambasının altında gecenin ortasında dalıp gittiğim düşünce, bir kütüphane dolusu ansiklopediden daha çok bilgi taşır bana. Çünkü her hatıra, kendi kitabını beraberinde getirir. Kimi insan varlığını bankalardaki sayılarda arar, kimi tapu kayıtlarında. Ben ise kendi varlığımı en çok bir duvar gölgesinde, sessizce soluduğum bir anın derinliğinde buldum. O an bana hayatı hatırlattı; geçici ama etkili, uçucu ama yakıcı.

İlahi Adaletin Terazisi ve Vahdetin Işığı
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: Blog
- Görüntüleme: 142
Her sabah doğan ışığın yönü, sadece bir günün başlangıcını değil, gölgenin düşeceği yönü de belirler; çünkü hakikatin nerede durduğunu anlamak için önce nerede karanlık olduğunu bilmek gerekir. Sessizliğe uyanan şehirler, çoğu zaman konuşamayanların değil, susturulanların çığlığıyla titrer. Bir çığlık toprağa düştüğünde gökyüzü susar; ama yıldızlar, o çığlığın tarihini kendi hatıralarına işler. Zulüm, sadece demir parmaklıklarla ya da patlayan bombalarla tezahür etmez; o, bazen bir unutuşla, bazen korkuya alkış tutan ellerin arasında gizlice büyür. Başkasına ait olan topraklara sahipmiş gibi hükmedenlerin kaderi, günün birinde o toprakların altında ezilmekle mühürlenir. Çünkü taşların bile hafızası vardır; çünkü toprak, üzerine dökülen her gözyaşını saklar ve zamanı geldiğinde hepsini adaletin nehrine akıtır. Zulümle yükselen her duvar, ardında bir yetim bırakır; yetimin gözünden düşen yaş, geciken adaleti bekleyen sabır gibidir: sessiz ama yıkıcı. Mazlumun yüreğinde yankılanan sessizlik, bir gün bir milletin yüreğine düşen kıvılcım olur. Gökyüzüne yükselen her alevin kaynağı, yeryüzüne ekilmiş bir kibirdir. Adaletin gecikmesi, zalimin cesaretini büyütür; ama o adalet, ne unutulmuş ne de vazgeçilmiştir, yalnızca vakti beklemektedir. Çocukların ellerinden alınan oyunlar, kadınların gözlerinden silinmeyen korkular, yaşlıların dizlerine çöken sessizlik, adaletin terazisinde ağır basan kefelerdir. Ve her adımda daha fazla kan döken zalim, sonunda kendi ayaklarının altındaki toprağı kana boğar. Bu kan, ne kahramanlık taşır ne de zafer; sadece kaybedilmiş bir insanlığın lekesidir. Zulmün ardına saklanan her yalan, sonunda kendi sahibini boğacak kadar büyür. Her susturulmuş çığlık, bir gün bir şehrin en kalabalık meydanında yankılanır. Barış, kanla değil, merhametle kurulur; toprak kanla sulanırsa, oradan yalnızca kin yeşerir. Adaletin kendisi sessiz kalabilir; ama mazlumun duası, evrenin bile dengesini sarsacak güçtedir. Her yıkım, önce bir kalbin kırılmasıyla başlar; her felaket, adaletsizliğin zamanla zehire dönüşmesiyle büyür. Bir şehir, zulümle abad olamaz; çünkü zulümle kurulan her düzen, kendi yalanlarıyla yıkılmaya mahkûmdur. Şehirler büyür, duvarlar yükselir, ordular silahlanır; fakat hiçbir güç, adaletin karşısında sonsuza kadar ayakta kalamaz.
Sayfa 1 / 13