nurigür

4- Ziya Gökalp ve Yahya Kemal’in Zihinsel Kavşakları: Gelenek, Modernite Ve Milletin Kültürel Hafızası
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 74
Her millet, kendi geçmişiyle yüzleşme biçimiyle inşa olur. Tarih, sadece olayların kronolojik sıralanmasından ibaret değildir; o, bir milletin ruhunu, özlemlerini ve kırılmalarını taşıyan bir zaman nehridir. İşte bu nedenle Yahya Kemal ve Ziya Gökalp gibi isimler, sadece düşünce insanı olarak değil, aynı zamanda bu nehrin akış yönünü tayin etmeye çalışan köprüler olarak görülmelidir.
Biri sanatın ve estetiğin derin sularında gezinirken, diğeri milletin sosyolojik yapısını inşa etmeye odaklanmış bir kuramcıdır. Biri Osmanlı mirasını yücelterek geçmişle bağ kurmayı savunurken, diğeri eski Türk kültürünü referans noktası olarak alarak modernleşmenin temelini atmaya çalışmıştır. Peki, bu iki dev figür arasındaki fikir çatışmaları, aslında neyin mücadelesiydi? Sanat ve ideoloji arasındaki derin uçurum mu? Yoksa geleneği yaşatmanın ve moderniteyi benimsemenin yolları mı?

3- Gölgesi Uzun Bir Tartışma: Kadızâdeliler ve Bir Medeniyetin Kavşak Noktası
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 58
Şehir, sabahın ilk ışıklarıyla yavaşça uyanırken, Boğaz'dan yükselen sis camilerin minarelerine yaslanıyor. Ahşap konakların pencerelerinden tüten incecik dumanlar, yüzyıllardır süregelen bir medeniyetin nefes alışlarını simgeliyor adeta. Fakat bu görüntünün ardında, Osmanlı’nın derin sularında bir mücadele gizlidir. Bu, yalnızca siyasi ve ekonomik çalkantıların yarattığı bir karmaşa değildir; aksine, bir medeniyetin kendi varoluş biçimiyle hesaplaşmasının izlerini taşır.
XVII. yüzyılda Osmanlı topraklarında yankılanan bir tartışma, sadece devrin aktörleri arasında bir çekişme olmaktan öte, yüzlerce yıl boyunca devam eden bir medeniyet krizinin sembolü hâline gelmiştir. Kadızâdeliler ile tasavvuf erbabı arasındaki bu fikirsel mücadele, kökleri çok daha derinlere uzanan bir ayrışmanın su yüzüne çıkmasıdır: Din mi yoksa akıl mı? Geçmişin katı sureti mi yoksa hayatın değişken akışı mı?
Devamını oku: 3- Gölgesi Uzun Bir Tartışma: Kadızâdeliler ve Bir Medeniyetin Kavşak Noktası

2- Eve Dönen Adam ve Kültürel Hafızanın İzinde
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 140
Bazı yolculuklar sadece fiziksel değildir; insan, bazen kendi içine döner, bazen de geçmişin sessiz sokaklarında kaybolur. Yahya Kemal’in Paris’ten İstanbul’a dönüşü, yalnızca coğrafi bir hareket değildi; bir kimlik arayışı, bir kaybolmuşluğu yeniden bulma çabasıydı. Dokuz yıl boyunca Batı’nın meydanlarında dolaşan şair, döndüğünde eski mahallesinde bir yabancı gibi hissediyordu. Frenk hayatının parlak ışıkları, Osmanlı sokaklarının gölgeli sabahlarına sızdığında, iç dünyasında bir çatışma başlamıştı: Modernleşme ile gelenek, rasyonalite ile estetik, Batı hayranlığı ile köklerine duyduğu derin sevgi arasında sıkışmış bir ruh…
Onun yolculuğu yalnızca bireysel bir hikâye değil, aynı zamanda toplumun da hikâyesiydi. Yahya Kemal’in Paris’te öğrendiği şey, aslında ona kim olduğunu hatırlatmıştı. Nev-Yunanilik hayaliyle çıktığı yolda, bir süre sonra bu düşünceyi terk ederek Osmanlı medeniyetinin ruhuna yöneldi. Zira Batı’nın “Yunan Mucizesi” dediği şeyin, sadece Yunan’a ait olmadığını, Akdeniz’in ortak bir eseri olduğunu fark etmişti. Bu dönüş, sadece entelektüel bir tavır değişikliği değil, aynı zamanda kişisel bir aydınlanmaydı. İstanbul’a döndüğünde, tanıdığı sokakların artık ona yabancı geldiğini hissetti ama derinlerde bir yerde hâlâ ait olduğu bir şeyler olduğunu da biliyordu.
Devamını oku: 2- Eve Dönen Adam ve Kültürel Hafızanın İzinde

1- Ezanın Yankısı: Yahya Kemal’in Ruhunda Çınlayan Medeniyet
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 66
İnsan, doğduğu coğrafyanın ruhunu sırtında taşır, ister istemez onun şekillendirdiği bir siluete dönüşür. Yahya Kemal için Üsküp, yalnızca çocukluğunun geçtiği bir şehir değil, karakterini yoğuran, ona aidiyet bilincini fısıldayan bir ana rahmiydi. Şehir, ezan sesleriyle yankılanan bir sığınaktı; minareler, gökyüzüne yükselen bir milletin sembolüydü. Ancak Yahya Kemal, bu kadim sığınağı terk edecek, Batı’nın cazibesine kapılarak kendini bir başka dünyanın içinde bulacaktı.
Paris’in büyüleyici sokakları, sanat ve fikir dünyasının başkentinde şekillenen yepyeni bir medeniyet algısı, onu hem bir kopuşa hem de bir yeniden doğuşa sürükleyecekti. Müslüman kimliği ile Batı’nın rasyonel, seküler dünyası arasında sıkışan bu genç adam, arayışının sonunda bambaşka bir idrak düzeyine erişecekti. Yahya Kemal’in hayat yolculuğu, sadece bireysel bir dönüşümün hikâyesi değil; aynı zamanda, bir milletin kaderine dair sezgisel bir keşifti.
Yahya Kemal’in hikâyesi, her insanın geçmişiyle yüzleşmesini, kimliğinin derinliklerine inmesini ve en nihayetinde "gerçek benliğini" bulmasını anlatan bir destandır.
Devamını oku: 1- Ezanın Yankısı: Yahya Kemal’in Ruhunda Çınlayan Medeniyet
Sayfa 13 / 13