nurigür

Dijital Kapan
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: Para Ve Politika
- Görüntüleme: 56
Dijital devrim, insanlığa sınırsız bilgiye erişim, yeni ekonomik fırsatlar ve küresel bağlantılar sunarken, aynı zamanda karanlık bir gölge de yarattı: siber suçlar ve özellikle çevrimiçi dolandırıcılıklar. Artık dolandırıcılar, gözle görülebilir mafya babalarından ya da köhne arka sokaklarda faaliyet gösteren sahtekârlardan ibaret değil. Yeni nesil suçlular, kravatlı bankacıları, teknoloji dehalarını ve hatta devlet yetkililerini bile aldatabilecek kadar sofistike bir ağ kurdular. Ve bu ağ, yalnızca bireyleri değil, tüm finansal sistemleri tehdit ediyor.
Türkiye, gelişmekte olan bir ekonomi olarak, bu dijital kasırganın tam ortasında yer alıyor. Bir yandan dijitalleşmenin sunduğu fırsatları değerlendirerek fintech (finansal teknoloji) sektörünü büyütmeye çalışırken, diğer yandan siber suç örgütlerinin hedef tahtasına oturmuş durumda. Türk halkı, özellikle yüksek enflasyon ve ekonomik belirsizliklerin baskısı altındayken, hızlı kazanç vaat eden sahte yatırım platformlarının cazibesine kapılıyor. Ancak mesele yalnızca bireysel kayıplar değil; bu tür dolandırıcılıklar, bankacılık sistemlerini, devlet mekanizmalarını ve hatta uluslararası ilişkileri bile sarsabilecek bir tehdit oluşturuyor.

7- Evsiz Bir Ruh: Yahya Kemal’in Hayatı Ve Köksüzlüğün Trajedisi
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 95
İnsan, doğduğu topraklardan kopabilir ama o toprakları ruhunda taşımaktan asla kurtulamaz. Yahya Kemal, yalnız bir adamdı. Evin, sıcaklığın, aidiyetin hasretini çekerek yaşamış, ömrü boyunca kiralık odalarda, geçici pansiyonlarda, otel odalarında konaklamış, hiçbir yere tam anlamıyla kök salamamış bir ruh. Onun şiiri, yalnızca bir milletin tarihini ve medeniyetini değil, aynı zamanda kendi içindeki aidiyetsizliği de anlatır. "Eve dönen adam" denilse de, aslında Yahya Kemal hiçbir zaman gerçek bir eve sahip olamadı; ne fiziksel olarak ne de ruhen.
Üsküp’ten İstanbul’a, İstanbul’dan Paris’e, Paris’ten yine İstanbul’a savrulurken, bir evin, bir yuvanın sıcaklığını aradı. Ancak her seferinde, uzaktan bakıp iç çektiği bir dünyada kalmaya mahkûm oldu. Onun gözünde ev, yalnızca bir mimari yapı değil; bir kültürün, bir ruhun ve bir aidiyetin simgesiydi. Kendi evini kuramayan Yahya Kemal, milletinin "Türk evi"ni yeniden inşa etmeye çalıştı. Ancak tıpkı şahsi hayatında olduğu gibi, bu hayali de eksik ve yarım kaldı.
Devamını oku: 7- Evsiz Bir Ruh: Yahya Kemal’in Hayatı Ve Köksüzlüğün Trajedisi

6- İmtidadın İzinde: Tarih, Hafıza Ve Kültürel Diriliş
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 66
Tarih bir harita mıdır, yoksa bir nehir mi? İnsan, geçmişin haritasında mı yol alır, yoksa kendi hafızasının dalgalarında mı sürüklenir? Yahya Kemal, Tanpınar ve Bergson’un zihin dünyasında dolaşırken, bu soruların yankılarını duyuyoruz. Bergson’un "durée" kavramı, Yahya Kemal’in "imtidad" anlayışı ve Tanpınar’ın "değişerek devam etmek" fikri, bir milletin varoluş macerasını açıklayan güçlü metaforlardır.
Yahya Kemal, geçmişi bir nostalji nesnesi olarak görmedi. Ona göre tarih, raflara dizilmiş ve zamanın tozuyla kaplanmış eski kitaplardan ibaret değildi. Tarih, bilinçte ve şuurda yankılanan, bugünü şekillendiren diri bir varlıktı. Bir şiirinde İstanbul’un fethini adeta kendi yaşamış gibi anlatırken, geçmişin bir uzak hatıra değil, bugünde yaşayan bir damar olduğunu hissederiz. Tanpınar’ın “zamanın ezeli kanununa boyun eğmeyen” roman kahramanları da bu bilinçle hareket ederler. Çünkü tarih, sadece bir geçmiş anlatısı değil, aynı zamanda bir geleceği inşa eden bilinç akışıdır.
Fakat modernleşme, bu akışa ket vurmak istedi. “Yeni”nin putlaştırıldığı, “eski”nin bir yük gibi görüldüğü zamanlarda, geçmişin hafızadan kazınması gerektiği düşünüldü. Yahya Kemal’in “Kör Kazma” yazısı, bu trajik hafıza kaybının en güçlü eleştirilerinden biridir. İstanbul’un tarihî yapılarının hiçbir düşünceye dayanmadan yıkılması, geçmişin, geleceğin temeli olduğu fikrini anlamayan bir zihniyetin yansımasıydı. Oysa hafızasız bir millet, tıpkı belleğini yitiren bir insan gibi, kendi kimliğinden kopmaya mahkûmdur.
Tarih, sadece geçmişin kaydı mıdır, yoksa geleceği inşa eden bir yaratıcı hamle mi?
Devamını oku: 6- İmtidadın İzinde: Tarih, Hafıza Ve Kültürel Diriliş

5- Edebiyatın Üç Tepesi ve Yeni Bir Ufka Bakış: Metris’ten Bugüne Fikir, Sanat ve Hakikat
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
- Kategori: eda ba
- Görüntüleme: 121
Gecenin içinde bir kurt, gözlerinde alev gibi yanan bir kararlılıkla, düşmanlarına meydan okuyor. Vigny’nin "Kurdun Ölümü" şiirinde anlatılan bu sahne, Yahya Kemal’in öğrencilerine verdiği dersin tam ortasında yankılanır. Metris Tepesi'nden bakarken bir milletin kaderini yeniden yazmak, sadece savaş meydanlarında değil, kelimelerin ve fikirlerin dünyasında da bir mücadele gerektirir. İşte bu yüzden edebiyat, yalnızca bir sanat değil, bir hafıza ve direniş biçimidir.
Edebiyatın bir milletin aynası olduğu fikri, Yahya Kemal ve Ziya Gökalp’in öncülüğünde ortaya çıkan Yeni Mecmua ve Dergâh Mecmuası etrafında şekillenmişti. Çamlıca, Tepebaşı ve nihayet Metris Tepesi, edebiyatın değişen yönelimlerini ve dönemin ruhunu simgeleyen üç ana eksen oldu. Namık Kemal’in romantik hayalleri Çamlıca’da yankılanırken, Tepebaşı’nda Servet-i Fünun’un hüzünlü melankolisi hâkimdi. Ancak Yahya Kemal, edebiyatın artık bir düşler âlemi olmaktan çıkıp, milletin ve memleketin sesi olması gerektiğini düşünüyordu. Bunun için Metris Tepesi’ni işaret etti; çünkü oradan bakıldığında artık sadece geçmişin gölgeleri değil, geleceğin doğuşu da görünüyordu.
Sayfa 12 / 13