
- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
Bu gün, içimde taşımaya mecbur kaldığım sessiz bir ağırlıkla uyandım; öyle bir ağırlıktı ki, omuzlarımdan başlayarak ruhumu yere doğru sürükleyen yük, merhametin ta kendisiydi. İnsan, bazen taşıdığı şeyin kendi kalbinden mi doğduğunu, yoksa gökten mi indiğini kestiremez; bazı hisler, kelimelerin ve düşüncelerin çok daha ötesinde bir kaynaktan çağlar gibi akar. Uzun zamandır bunun adını koyamamıştım; bir yük gibi hissettiğim, ama onsuz da var olamayacağımı bildiğim o derin duygunun neye işaret ettiğini tam kavrayamadan yaşayıp gidiyordum. Zamanla fark ettim ki, bu yük yalnızca merhametten ibaret kalmıyor; ona bağlı bir sorumluluğu ve ondan türeyen bir hareket çağrısını da içinde barındırıyordu.

- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
İnsanın kendi içinde yankılanan sesleri susturabilmesi, hakikate yaklaşmasının en zor adımıdır. Çünkü insan, dış dünyanın gürültüsünden önce, kendi ruhunun içindeki uğultuyu işitmekle yüzleşmek zorundadır. O uğultu, çoğu zaman adını koyamadığı, ama sessizliği her denediğinde içinden yükselen seslerin karışıklığıdır. Bu sesler, kıskançlığın fısıltıları, hasedin kesintisiz uğultusu, nefsin bitmek bilmeyen konuşmalarıdır. Kıskançlık, insanın duyduğu her sessizliği parçalayarak içini dolduran bir yankıya dönüşür. Haset, hakikate yönelme arayışının tam ortasında bir duvar gibi yükselir ve sesi artırdıkça insan, sessizliği duyamaz hale gelir.
Devamını oku: Kıskançlığın Gürültüsü, Sükûtun Birliği, Hakikatin Sessiz Yankısı

- Ayrıntılar
- Yazan: Nuri GÜR
İnsanlar bana ne zaman “neyin var” diye sorsa, cevabım hep gözle görülmeyen bir yükle başlar. Çünkü benim sahip olduklarım, başkalarının gözünde kıymetsiz; ama ruhumda yer etmiş şeylerdir. Kimisi buna delilik diyor, kimisi yoksunluk. Oysa ben her sabah uyanırken başucumda duran bir şiiri, akşam ezanıyla içime dolan sessizliği ve gece çökerken göğsümde büyüyen hatırayı kayıtlara geçirmiş biriyim. Hayatın bana bahşettiği şeyleri tek tek deftere yazmadım; çünkü defterler yalnızca rakamları taşır. Oysa benim servetim, cümlelere bile sığmayacak kadar soyut, ama bir o kadar da ağır.
Bir çöp bidonunun kapağını açarken duyduğum metalik ses, bana gençliğimin kenarında unutulmuş bir türküden daha yakın. Bir sokak lambasının altında gecenin ortasında dalıp gittiğim düşünce, bir kütüphane dolusu ansiklopediden daha çok bilgi taşır bana. Çünkü her hatıra, kendi kitabını beraberinde getirir. Kimi insan varlığını bankalardaki sayılarda arar, kimi tapu kayıtlarında. Ben ise kendi varlığımı en çok bir duvar gölgesinde, sessizce soluduğum bir anın derinliğinde buldum. O an bana hayatı hatırlattı; geçici ama etkili, uçucu ama yakıcı.