www.nasa.gov/multimedia/imagegallery

İnsanlık tarihi boyunca ticaret yolları, sarraf çarşıları ve borsa salonları hep bir şeyin peşinde koştu: Kazanç. Ancak artık altın pazarları, döviz büroları ya da büyük finans kuleleri bu kazancın tek sahnesi değil. Yeni dünya, sanal sermayenin gölgesinde büyüyen dijital bir tiyatroya dönüştü. Burada rol alanlar arasında ise yatırımcılar, mühendisler, kod yazarları olduğu kadar sahte kimlikler, kopyalanmış yüzler ve yapay zeka tarafından yaratılmış hayaletler de var.

Geleneksel dolandırıcılıklar, zamanın ruhuna ayak uydurarak evrim geçirdi ve internetin sınırsız dünyasında bambaşka bir kimlik kazandı. Artık sokaklarda, kahvehanelerde, kapı kapı dolaşıp insanları kandıran düzenbazların yerine, gelişmiş algoritmalar, sahte yatırım uygulamaları ve psikolojik manipülasyon teknikleri var. Türkiye de bu büyük fırtınanın ortasında, küresel siber dolandırıcılığın pençesine düşen ülkelerden biri haline geldi.

"Domuz kasaplığı" (pig butchering) olarak bilinen dolandırıcılık yöntemi, bireylerin finansal kaynaklarını son damlasına kadar sömürerek onları büyük bir ekonomik çöküşe sürüklüyor. İlk aşamada kurbanın güvenini kazanma süreci, titizlikle işlenmiş bir senaryoya dayanıyor. Sosyal medya platformları, arkadaşlık uygulamaları ve hatta profesyonel iş ağları bu tür dolandırıcılıklar için birer av sahasına dönüşmüş durumda. Türkiye'de de bu yöntemlerle milyonlarca para kaybeden, tüm birikimlerini yitiren ve hatta intihara sürüklenen mağdurların hikayeleri her geçen gün artıyor.

Ancak mesele sadece bireysel mağduriyetlerden ibaret değil. Ülke ekonomisine vurulan bu dijital darbeler, bankacılık sisteminin güvenilirliğini, yatırımcıların cesaretini ve insanların finansal okuryazarlığını doğrudan etkiliyor. Bir kişi dolandırıldığında sadece kendisi kaybetmiyor; ailesi, çevresi ve ülkenin ekonomik ekosistemi de büyük zarar görüyor.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte dolandırıcılar nasıl daha karmaşık yöntemler geliştiriyor? Türkiye'de finansal okuryazarlık neden bu denli önemli hale geldi? Devletin ve bireylerin siber dolandırıcılıkla mücadelesi ne durumda?

 

Dijital dünyanın sunduğu sonsuz imkanlar, insan hayatını kolaylaştırırken aynı zamanda büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Türkiye’de son yıllarda hızla artan dijital dolandırıcılık vakaları, artık sadece bireysel kayıplarla sınırlı kalmıyor; bu durum toplumsal güveni, finansal sistemleri ve hatta hukuk sistemini sarsan bir mesele haline gelmiş durumda.

 

Eskiden dolandırıcılık, kapı kapı dolaşıp sahte ürünler satmaktan ibaretti. Ancak bugün, dolandırıcılar sahte kimliklerle sosyal medya platformlarında, mesajlaşma uygulamalarında ve e-posta ağlarında cirit atıyor. Sadece birkaç tıklamayla yatırım fırsatları sunan sahte web siteleri oluşturuluyor, üstelik bu siteler o kadar profesyonelce hazırlanıyor ki gerçek finans kuruluşlarıyla ayırt edilemeyecek kadar inandırıcı görünüyor.

 

Peki, Türkiye’de bu tür dolandırıcılıklara en çok kimler maruz kalıyor?

 

Finansal okuryazarlığı düşük bireyler: Bankacılık sistemine aşina olmayan, yatırım kavramlarına uzak kişiler, özellikle “hızlı kazanç” vaat eden dolandırıcılara kolayca kanabiliyor.

 

Genç yatırımcılar: Kripto para ve borsa dünyasına yeni adım atan, kısa sürede büyük kazanç elde etmek isteyen gençler, sosyal medya üzerinden tanıştıkları “yatırım uzmanları” tarafından kolaylıkla manipüle ediliyor.

 

Yaşlı bireyler: Dijital okuryazarlığı sınırlı olan, internet üzerinden gelen mesajları teyit etme alışkanlığı bulunmayan kişiler, telefon dolandırıcılarının ya da sahte banka görevlilerinin hedefi haline geliyor.

 

İş arayanlar ve göçmenler: “Evden çalışarak para kazanma”, “uluslararası yatırım fırsatları” gibi başlıklarla kandırılan kişiler, farkında olmadan kimlik bilgilerini, banka hesaplarını ve hatta tüm birikimlerini dolandırıcılara teslim edebiliyor.

 

Bu dolandırıcılık yöntemlerinin en sofistike olanlarından biri de “deepfake” teknolojisiyle desteklenen siber dolandırıcılıklar.” Yapay zeka destekli sahte görüntüler ve sesler kullanılarak, kişilere güvenilir görünen video aramalar yapılıyor. Örneğin, bir CEO’nun ya da şirket yöneticisinin taklit edilmesiyle, çalışanlara para transferi yapmaları talimatı verilebiliyor. 2024’te Hong Kong’da bir şirket çalışanının, deepfake yöntemiyle 25 milyon dolarlık bir para transferine ikna edilmesi, bu teknolojinin nasıl tehlikeli bir hale geldiğinin en somut örneklerinden biri.

 

Türkiye’de ise dolandırıcılık genellikle üç ana başlıkta incelenebilir:

 

1.    Kripto Para Dolandırıcılıkları: Sahte yatırım fırsatları sunan platformlar, yatırımcıları cezbederek yüksek kazanç vaat ediyor. Ancak çekim yapmak istediklerinde kullanıcıların paralarına el konuluyor.

 

2.    Kimlik Avı (Phishing) ve Banka Dolandırıcılıkları: Kullanıcıların banka bilgilerini çalmak amacıyla sahte e-postalar veya SMS’ler gönderiliyor. Bu yöntem, bankaların mobil uygulamalarını taklit eden sahte sitelerle birleştiğinde daha da tehlikeli hale geliyor.

 

3.    Sosyal Mühendislik Dolandırıcılığı: Dolandırıcılar, insanların güvenini kazanarak onları istedikleri işlemleri yapmaya ikna ediyor. Örneğin, bir kişinin sahte bir akraba ya da iş ortağı tarafından dolandırılması bu yönteme örnek olarak verilebilir.

 

Giderek karmaşıklaşan bu dolandırıcılık şemaları, Türkiye’deki bireylerin dijital okuryazarlık seviyesinin artırılmasını zorunlu hale getiriyor. Eğitim sisteminden bankacılık sektörüne, yasal düzenlemelerden bireysel bilinçlenmeye kadar geniş bir alanı kapsayan bir mücadele mekanizması geliştirilmezse, bu tür dolandırıcılıklar sadece bireylerin değil, tüm ülke ekonomisinin zarar görmesine yol açacak.

 

Siber dolandırıcılığın Türkiye’ye etkisini anlamak için yalnızca bireysel mağduriyetleri değil, ülke ekonomisine verdiği zararları da incelemek gerekiyor. Bugün Türkiye, finansal sistemini ve teknoloji altyapısını geliştirmeye çalışırken, aynı zamanda bu tür siber tehditlerle başa çıkmak için yoğun çaba sarf ediyor. Ancak, suçluların yöntemleri o kadar hızlı evriliyor ki, güvenlik sistemleri her ne kadar güncellenirse güncellensin, her zaman bir adım geride kalma riski taşıyor.

 

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde finansal güvenin sarsılması, yatırımcıları tedirgin edebilir ve büyük ekonomik kayıplara yol açabilir. Dolandırıcılıkla kaybedilen milyonlarca para, yalnızca bireysel yatırımcıların değil, aynı zamanda şirketlerin ve finans kuruluşlarının da zarar görmesine neden oluyor.

 

Türkiye özelinde karşılaşılan bazı ekonomik etkiler:

 

Bankacılık sistemine duyulan güvenin azalması: İnsanlar, internet bankacılığına veya mobil ödeme sistemlerine olan güvenini kaybedebilir ve bu durum, dijital finans ekosisteminin büyümesini olumsuz etkileyebilir.

 

Yerli yatırımcıların zarar görmesi: Büyük dolandırıcılık vakaları, bireysel yatırımcıları kripto paralardan ve finansal yatırım araçlarından uzaklaştırarak ekonomide durgunluğa yol açabilir.

 

Vergi kayıpları: Kripto para ve sahte yatırım dolandırıcılığı gibi yöntemler, yasal olmayan yollardan büyük miktarlarda paranın kaybolmasına sebep olurken, devletin vergi gelirlerinde büyük kayıplar yaşanmasına neden olabilir.

 

Şirketlerin zarar görmesi: Kurumsal kimlik avı saldırıları ve deepfake dolandırıcılıkları, şirketlerin mali dengelerini bozabilir ve uluslararası arenada itibar kaybına uğramalarına neden olabilir.

 

2024 yılında dünya çapında yaşanan dolandırıcılık vakalarına bakıldığında, bu tür olayların büyük çaplı finansal krizlere yol açabileceği net bir şekilde görülüyor. Örneğin, Amerika’da bir bankanın CEO’sunun sahte yatırım dolandırıcılığına kurban giderek 47 milyon dolar kaybetmesi, bu tarz saldırıların yalnızca bireyleri değil, tüm kurumları etkilediğini gösteriyor.

 

Türkiye, son yıllarda siber güvenliği artırmak için çeşitli yasal düzenlemeler ve teknik önlemler almaya başladı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), dolandırıcılıkla mücadele kapsamında çeşitli projeler geliştirdi. Ancak, küresel siber tehditlerle başa çıkmak için uluslararası iş birliğinin de kritik olduğu unutulmamalıdır.

 

Mevcut önlemlerden bazıları şunlardır:

 

KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu): Bireylerin kişisel bilgilerinin korunması ve dolandırıcıların bu verileri ele geçirmesini zorlaştırmak için düzenlemeler getirildi.

 

MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu): Kara para aklamayı önlemek ve yasa dışı finansal hareketleri izlemek için daha etkin denetim mekanizmaları oluşturuldu.

 

E-devlet Güvenlik Önlemleri: Çeşitli devlet kurumları, kimlik avı saldırılarına karşı vatandaşların dijital güvenliğini sağlamak için iki aşamalı doğrulama ve gelişmiş şifreleme sistemlerini devreye soktu.

 

Ancak tüm bu önlemler, dolandırıcılıkla mücadelede yalnızca başlangıç noktasını oluşturuyor. Teknolojinin hızla gelişmesi ve suçluların her geçen gün daha sofistike yöntemler geliştirmesi nedeniyle, Türkiye’nin sürekli olarak yeni stratejiler belirlemesi gerekiyor.

 

Türkiye’nin siber dolandırıcılıkla mücadelesinde karşılaştığı başlıca zorluklar şunlardır:

 

Hukuki süreçlerin yavaş işlemesi: Siber dolandırıcılıkla ilgili suç duyurularının incelenmesi ve yasal sürecin tamamlanması uzun zaman alabiliyor. Bu süreçler hızlandırılmazsa, suçlular kolayca izlerini kaybettirebiliyor.

 

Bireysel farkındalık eksikliği: Siber güvenlik konusunda bilinç düzeyi yeterli seviyeye ulaşmadığında, insanlar hala “hızlı para kazanma” vaatlerine kanabiliyor.

 

Uluslararası iş birliği eksikliği: Dolandırıcılar genellikle farklı ülkelerde faaliyet gösterdiğinden, Türkiye’deki yetkililerin bu suçluları yakalaması zor olabiliyor. Özellikle kripto para dolandırıcılığı vakalarında, paranın izini sürmek neredeyse imkansız hale geliyor.

 

Bu sorunları aşabilmek için hem bireylerin hem de devletin siber güvenlik konusunda daha proaktif bir yaklaşım sergilemesi gerekiyor. Eğitim, farkındalık kampanyaları, yapay zeka destekli güvenlik sistemleri ve hızlı hukuki süreçler, bu mücadelenin temel taşları olmalıdır.

 

Siber dolandırıcılıkla mücadelede bireysel farkındalığın önemi yadsınamaz. Ancak, yalnızca bireylerin değil, devletin, özel sektörün ve uluslararası kurumların da birlikte hareket etmesi gerekiyor. Türkiye, bu mücadelede kendine özgü zorluklarla karşı karşıya olsa da, doğru stratejiler geliştirildiğinde hem bireysel hem de kurumsal mağduriyetlerin önüne geçmek mümkün olabilir.

 

Siber suçlarla mücadelede eğitim en büyük savunma hattıdır. İnsanlar, dolandırıcılığın nasıl işlediğini ve hangi yöntemlerle kandırılabileceklerini öğrendiklerinde, bu tür tuzaklara düşme ihtimalleri büyük ölçüde azalır. Ancak Türkiye’de finansal okuryazarlık ve dijital güvenlik bilinci hâlâ istenilen seviyede değil.

 

Özellikle genç nüfus, kripto para dolandırıcılığına en açık gruplardan biri. “Kolay para kazanma” vaadiyle birçok kişi, bilinçsizce tüm birikimlerini sahte yatırım platformlarına yatırıyor. Bu noktada, okullarda ve üniversitelerde dijital finansal okuryazarlık derslerinin müfredata eklenmesi büyük bir fark yaratabilir.

 

Bireylerin alabileceği temel önlemler şunlardır:

 

Sosyal medyada tanımadığınız kişilerle finansal konularda bilgi paylaşmayın.

 

Eğer bir yatırım fırsatı “garantili yüksek kazanç” vaat ediyorsa, büyük ihtimalle dolandırıcılıktır.

 

Bankacılık bilgilerinizi, kimlik fotoğraflarınızı veya şifrelerinizi kimseyle paylaşmayın.

 

E-posta ve SMS yoluyla gelen şüpheli bağlantılara tıklamayın, resmi kaynaklardan doğrulama yapın.

 

İki aşamalı kimlik doğrulama kullanarak hesaplarınızı koruma altına alın.

 

Türkiye’de bazı bankalar ve finansal kuruluşlar, dolandırıcılığa karşı farkındalık oluşturmak için çeşitli kampanyalar düzenliyor. Ancak bu çabalar yeterli mi? Ne yazık ki değil. Siber güvenlik eğitiminin daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için devlet destekli ulusal bilinçlendirme kampanyalarına ihtiyaç var.

 

Siber dolandırıcılığın en büyük avantajlarından biri, sınırların ötesinde faaliyet gösterebilmesidir. Türkiye’de yaşayan bir kişinin dolandırılması için suçluların burada olması gerekmiyor. Örneğin, Myanmar’daki bir siber dolandırıcılık merkezi, Türkiye’deki bireyleri hedef alabilir. İşte bu yüzden uluslararası iş birliği şarttır.

 

ABD, Avrupa Birliği ve Singapur gibi ülkeler, dolandırıcılıkla mücadelede uluslararası siber suç polis teşkilatları oluşturmaya başladı. Türkiye de bu tür iş birliklerine katılarak, suçluların yakalanmasını hızlandırabilir. Ancak, kripto para dolandırıcılığı gibi konularda hukuki boşluklar devam ettiği sürece, dolandırıcılar izlerini kaybettirmek için yeni yollar bulmaya devam edecek.

 

Türkiye, Interpol ve Europol gibi uluslararası kuruluşlarla daha güçlü bir siber suç takip mekanizması kurmalı ve siber suçluların takip edilip yargılanması için uluslararası iş birliğini artırmalıdır. Ayrıca, kripto para düzenlemeleri hızla güncellenmeli ve kullanıcıları koruyan mekanizmalar oluşturulmalıdır.

 

Dolandırıcılar, her geçen gün daha karmaşık teknikler geliştiriyor. Ancak, siber suçlarla mücadelede en büyük kozlardan biri de yapay zeka destekli güvenlik sistemleri. Yapay zeka, anormal finansal işlemleri algılayarak dolandırıcılığı tespit edebilir ve otomatik uyarı sistemleriyle kullanıcıları koruyabilir.

 

Türkiye’de bazı bankalar, makine öğrenmesi algoritmaları kullanarak sahte işlemleri tespit etmeye başladı. Örneğin, bir kişinin alışılmadık şekilde büyük miktarda para transferi yapması halinde, banka sistemi bu işlemi geçici olarak durdurup kullanıcıdan ekstra doğrulama talep edebilir.

 

Ancak yapay zekanın dolandırıcılar tarafından da kullanılabileceği unutulmamalıdır. Deepfake teknolojisi, sahte görüntüler ve ses klonlama yöntemleri, dolandırıcıların elinde çok güçlü bir silah haline geldi. Bu yüzden, Türkiye’nin siber güvenlik stratejileri yalnızca geleneksel önlemlerle değil, yapay zeka tabanlı tespit sistemleri ve veri analitiği yöntemleriyle de desteklenmelidir.

 

Dijital çağ, insanlığa benzersiz fırsatlar sunduğu gibi, beraberinde karmaşık tehditler de getiriyor. Siber dolandırıcılık, bireyleri ve devletleri hedef alan, sınır tanımayan bir suç mekanizmasına dönüşmüş durumda. Türkiye de bu yeni nesil tehdidin ortasında, hem bireysel hem de kurumsal olarak ciddi kayıplar veriyor. Ancak, bu durum bir kader değil. Bilinçli politikalar, doğru eğitim stratejileri ve teknolojik altyapının güçlendirilmesiyle, bu mücadeleden kazançlı çıkmak mümkün.

 

Bugüne kadar Türkiye’de birçok insan kripto para dolandırıcılığı, kimlik avı ve deepfake teknolojileriyle kandırıldı. Ancak, suçluların yöntemleri gelişirken, savunma mekanizmalarımızın da aynı hızda ilerlemesi gerekiyor. Peki, Türkiye bu mücadelede nasıl bir yol izlemeli?

 

Türkiye, daha kapsamlı ve sürekli güncellenen bir siber güvenlik stratejisi geliştirmeli.

 

Kamu ve özel sektör iş birliği içinde, hızlı müdahale ekipleri oluşturulmalı ve dolandırıcılığa maruz kalan bireylere anlık destek sunulmalı.

 

Devlet, finansal kuruluşlarla iş birliği yaparak paranın izini süren ve suçluları tespit eden algoritmalar geliştirmeli.

 

Okullarda dijital finansal okuryazarlık dersleri zorunlu hale getirilmeli.

 

Halkın bilinçlenmesi için medya kampanyaları artırılmalı.

 

Bankalar, dolandırıcılıkla mücadelede müşterilerine özel eğitimler ve bilgilendirme sistemleri sunmalı.

 

Türkiye’de kripto para dolandırıcılığına karşı daha sıkı yasal düzenlemeler yapılmalı.

 

Dijital dolandırıcılıkla ilgili hızlı sonuç alınan mahkemeler kurulmalı.

 

Uluslararası iş birlikleri artırılarak Türkiye’den yurt dışına kaçırılan paraların geri alınması için anlaşmalar yapılmalı.

 

Yapay zeka destekli dolandırıcılık tespit sistemleri yaygınlaştırılmalı.

 

Deepfake ve sahte kimlik avı gibi yöntemlere karşı biyometrik güvenlik sistemleri ve çok faktörlü doğrulama mekanizmaları zorunlu hale getirilmeli.

 

 

Bu adımlar atılmadığı sürece, Türkiye’de siber dolandırıcılık her geçen gün daha da yaygınlaşacak ve bireylerin finansal güvenliği tehdit altında kalmaya devam edecek. Ancak, hızlı aksiyon alındığında, Türkiye bu dijital savaşta savunmada kalmak yerine, öncü bir oyuncuya dönüşebilir.

 

Dijital çağın kasapları, insan zaaflarını sömürerek varlıklarını sürdürmeye devam edecekler. Ancak, bizler bilgiyle, bilinçle ve teknolojiyle bu tuzaklardan kurtulabiliriz. Unutmayalım ki en güçlü silah, bilgi ve farkındalıktır.

 

Dijital güvenliğin sağlandığı bir Türkiye mümkün. Yeter ki doğru adımları atalım.

 

 

 

  • Yazar Hakkında: Nuri Gür